“YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ”
“Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz. Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız” Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle başlıyor sohbete Dünya insan hazinesi envanterine ismini yazdıran 40 yıllık Yaşar Güç usta. Anadolu’nun mayası olan bu topraklarda zanaatkarlarımız; yerel tohumların içinde evrensel değerleri barındıran birer hazinedir. “Yaşayan Efsaneler İlk Tek ve Son ustalar” Kitabında yer alan 45 değerli ustadan birisi olan Yaşar Güç Usta, yaşarken insana verilen değerin en kıymetli örneklerinden birisi.
Maharetli elleriyle ağacı oyarak şekillendiren, nefesiyle oyduğu kavala ses ve hayat veren, otantik müziğimizin vazgeçilmez çalgısı dilli/dilsiz ve horlatma kaval‟ın yapımcısı ve icracısı olan, 2010 yılında UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası “Yaşayan İnsan Hazinesi” envanterine ismini yazdıran ilk ve tek ustamız Yaşar Güç; bu toprakların yetiştirdiği evrensel hazinelerden birisidir. Kadim şehrinizin kadim ustası Yaşar Güç her yönüyle bu toprakların otantik özelliklerinden beslenen ve bu otantik özellikleri sanatına yansıtan bizlere örnek olan bir hazine. Tokat’a Dair sayfasının kıymetli okuyucularıyla daha yakından tanışmak ve Sanatını tanıştırmak için yola çıktığımız bu yazı dizisinde ustamızla sohbete “herkese selam olsun “diyerek başlıyoruz söze.
Kaval,insanoğlunun üflemeli ilk çalgılarındandır. Çeşitli kaynaklarda “ağız sazları” arasında anılan çalgı, Orta Asya Türk uygarlıklarından itibaren bilinir. Ülkemizde yüzyıllardır, “çoban sazı” ya da “düdük” olarak tanınan kaval binlerce yıl insanoğlunun yoldaşı olmuştur.
Müzik terimi olarak kaval, genel olarak kamıştan yapılan, çoğunlukla çobanların çaldığı, içi boş yuvarlak bir boru biçiminde, dilli ya da dilsiz, yumuşak sesli, perdeli büyük düdük demektir. Yaşar Güç Usta‟nın ve kavalın öyküsünü kendi ağzından dinleyelim:
“1968 yılında Tokat’ın Başçiftlik ilçesinin Erikbelen Köyü’nde dünyaya geldim. İlkokulu burada okudum. Dört kardeşiz. Babam Hasan Hüseyin Güç merak üzerine Reşadiye’nin Çinilibağ Köyü‟ndeki kaval ustası Ali Usta‟dan esinlenerek bu işe başlamış. Ben de yokluk nedeniyle ilerisini okuyamadım. Çırak olarak
babamın yanında çalışmaya başladım. O yıllarda amcam ve babamın bu başarısından etkilenen tüm köylü kaval yapmaya başlamış, ama şu anda bu işi sürdüren iki üç kişiden biriyiz. Babadan gelen 80 yıllık bir kültürün 51 yılına şahitlik ettim. Ailede bu işle ilgilenen benim. 40 yıldır içinde olduğum sanat alanında kalite bakımından benim yaptığım kavallar farklı.
Kaval en güzel erik, kaysı, dut, kiraz, armut ağacından yapılır. Ağacın ham maddesini Sivas, Malatya, Tokat’tan karşılıyoruz. Ağacı kesip iki yıl kurumaya bırakıyoruz. Ahşap ne kadar kurutulursa o kadar iyi olur. Çünkü çatlama riski azalır.
Ağacı kavalın boyunca keseriz, yarılmış ağaçları kuruduktan sonra tornadan geçiririz. İçini matkapla oyarız. Perdeleri deleriz, ağızlığı ve dilini yaparız. Hazır hale gelen kaval zeytinyağıyla yağlanır. Yağlanmasından maksat kavalın sesinin daha güzel olması içindir. Kavallarımızı Gomalak cilasıyla cilalıyoruz. Aynı zamanda ney, zurna da yapıyorum. Yurtdışından da sipariş alıyorum. Festivallere katılıyorum. Davet gelirse gidip kavalımla sanatımı icra ediyorum.
Bu işi yapan iki üç ustadan birisiyim. Talep yok. Kavalı unutmamak için okullarda öğrencilerimize flüt yerine kaval alımını tavsiye etmeliyiz ve çocuklarımız bu milli çalgımızla çocuk yaşta tanışmalı.
Dört çeşit kaval yapıyorum. Horlatmalı, dilli, dilsiz kısa kaval. Her bir kaval gurubunda 12 tane var, toplam 48 çeşit kaval yapmış oluyorum. Horlatmalı kavalın sesi, 7 lâ da, kısa kavalın - düdükte diyoruz- sesi 5 lâ da bitiyor. Dilsiz kavalda ses 3 oktava kadar çıkar. Horlatmalı kavalda ses 1 oktavdır.
Yılda ortalama bin kaval yapıyorum. Uzun kavalı müzikle uğraşanlar alıyor. Turistlik olarak ürettiğimiz kısa kavallarımız var. Onlar daha çok satılıyor.
Türkiye'de kaval deyince ilk akla Erikbelen Köyü gelir. Kavalın doğum yeridir bu topraklar. 1979 yılında Arif Sağ bizim köye kaval almaya gelmişti. Babam,
kaval ustası Topal Hüseyin‟in ünü oralara kadar gitmiş. Benim adımı Kültür ve Turizm Bakanlığı UNESCO'ya sunmuş. 2008‟de bakanlıktan hocalar köyümüze geldi. Babamla görüştüler, incelemelerde bulundular. Ödül aldığımı babam göremedi. Ben Niksar'da yaşıyorum. Benim oturduğum sokağa ismimi verdiler. Yapılan araştırmalar sonucunda 2009 yılında UNESCO tarafından Kültür Mirası Listesine "Yaşayan İnsan Hazinesi" olarak kabul ettiler.
Yaptığım işi çok seviyorum. Her yaptığım iş bir öncekinden daha iyi olmalı. Hepsi birbirinden farklı ve değerli bence. Üretmeye, çalışmaya ve sanatımı icra etmeye, Allah izin verdiği sürece devam edeceğim. Artık memleketim için bir marka oldum.Eşim Zübeyde Güç hanımefendiyle birlikte katıldığımız fuarlarda, söyleşilerde yöresel türkülerimizi seslendiriyoruz. Davet gelen tüm fuarlara katılıyorum. Şehrimi ve kavalı tanıtmak için elimden geleni yapıyorum. Sözlerimi olarak ulu önder Atatürk'ün bir vecizesiyle bitirmek istiyorum.” “Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz. Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız” sözüne vurgu yaparak sanatın ve sanatçının kıymetini bilmek, insana kattığı değeri görmek adına yaptığı işin altını çizerek huzur bulduğu sanatın yaşatılması için ailecek elinden gelenin en iyisini yapan değerli ustamıza bize ayırdığı zaman için çok çok teşekkür ederiz başarılarının devamını dileriz. Güzelliklerde buluşmak dileğiyle diyor ve Tokat’a Dair sayfasını takipte kalın diyerek sözü noktalıyorum.
Selamlar sevgiler saygılar
Dünya Köylüsü
Sosyolog Yazar
Ayla Bağ